Cloak, adımı ara sokaklardan birine attı. Yere değen ayğı, her ne kadar hafif de olsa, tozların üstünde iz bırakıyordu. Takip edilmediği için bu bir sorun değildi, aksine yararınaydı. Burada yapacağı şeyler serserile arasında yayılacak olursa, bir daha düşünmeden hareket edemezlerdi. Bu yüzden iz bırakması önemliydi.
"Size bir yararı olacağını sanmıyorum..." dedi sokağın öbür ucundaki üç serseriye. Uyuşturucu alıyorlardı. Açtı... Enerji emmeliydi... Serseriler dönüp ona baktılar. Gördükleri kara bir siluetti. Ellerindeki şırıngaları bırakıp uzun süre bakakldırlar. Sonra biri aniden: "Kahrolasıcalar! Polis olmalı, kaçın!" dedi. Bu lafın üzerine hepsi arkalarında bakmadam kaçtılar. Bakmış olsalardı, silüetin artık orada olmadığını göreceklerdi.
Cloak, kaçan adamların hemen önlerine ışınlandı. Pelerinini iyice açmıştı. Adamlar koşarken Cloak'ı görememişlerdi. İkisi pelerinin içinde yok oldu, sonuncusu ise çoktan arka tarafa kaçmıştı. "Boş bir çaba..." dedi Cloak, adamın önünde belirerek. Adam konuşamıyordu, kekeliyordu. Cloak bir kahkaha attı. "Acizsin... Uyuşturucu demek... En azından sonun uyuşturucudan olmayacak!" dedi ve pelerinini adamın üstüne kapattı.
Birkaç saniye sonra, yerden otuz metre yüksekte, bir binanın tepesindeydi. Pelerinini açtı ve üç adamı binanın tepesinden attı. İçeride onu doyuracak kadar uzun süre kalmışlardı... Artık aç değildi...